Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) ‘Erbil Tuşalp Gazetecilik Günleri’nin ikincisini düzenliyor. 5 Eylül 2020 tarihinde İzmir’de hayatını kaybeden, vakıf kurucularından Erbil Tuşalp’in adını ve gazetecilik kimliğiyle yaptıklarını geleceğe taşımak üzere ilki geçen yıl gerçekleştirilen gazetecilik günlerinin ikincisi düzenlendi. Panele İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Özuslu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi de katıldı.Gazereci Timur Soykan'a Erbil Tuşalp Gazetecilik Ödülü verildi

Gazetecilik günlerinin ikincisinde, İzmir Sanat Merkezi’nde ‘İnsan Hakları, Demokrasi ve Medya’ konuşulacak. Panele, Prof. Dr. Selçuk Candansayar, Prof. Dr. Ülkü Doğanay, Timur Soykan, Dr. Merdan Yanardağ ve Doç. Dr. Didem Yılmaz konuşmacı olarak katıldı.

İzmir Sanat Merkezi’nde Sınır Tanımayan Gazeteciler İspanya bölümü onursal başkanı gazeteci yazar, şair ve yönetmen Alfonso Armada Rodriguez, insan hakları, demokrasi ve medya üzerine bir açılış konferansı verdi.

Açılış konuşmasını yapan TAKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Selçuk Candansayar, "Burada hissettiklerimi 10 Ekim'de Ankara'da gerçekleşen patlama sonrasındaki tiyatro festivali zamanında yine hissetmiştim. Kimse o zaman etkinliğe katılımın olacağını düşünmüyordu fakat şiddet insanları bir araya getirmekte ve onlara birlikte hareket etme şansı tanıyor. Bugun 2022 de yine bir şiddet ortamında bir araya gelme şansı yakaladık şiddet her zaman için fiziksel olmuyor şiddet aynı zamanda psikolojik yıldırmalarla da yapılabiliyor, hepiniz tekrardan hoşgeldiniz ve şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğimize inanarak sizleri selamlıyorum" dedi.

Panelde ilk olarak söz alan Doç. Dr. Didem Yılmaz, "Türkiye'de ifade özgürlüğü anlamda olumsuz olarak çok şey değişti. Türkiye’de seçimin yapılıyor olması demokrasinin olduğu algısı yaratıyor. Demokrasinin özü ifade özgürlüğüdür çünkü ifade özgürlüğü aynı zamanda fikir özgürlüğüdür fikir özgürlüğü kullanımından faydalanarak seçim dönemleri siyasi hesap verilebilirlik anlamında eğer memnun değilsen yönetimden fikrimizi ortaya koymamız gerekmektedir fakat eğer ortada ifade özgürlüğü yoksa fikir özgürlüğü de bulunamıyor maalesef. Geçen hafta kabul edilen dezenformasyon yasası ve sonrasında Tele1 için verilen ceza da burnumun bir parçası aslında" dedi.

Doç. Dr. Yılmaz, "Türkiye bir cumhuriyettir, 20 yılda 15 seçim ve halk oylaması yapıldı; herhangi birisinde iktidar değişimi söz konusu oldu mu? Olmadı. Dolayısıyla bu kadar seçim ve oylamaya rağmen gitmeyen bir iktidar varsa bunun sebebi ifade özgürlüğü ve fikir özgürlüğünün engellenerek kendi meşruiyetlerini yaratmalarindan kaynaklanıyor. Önümüzdeki dönemlerde bu çıkan sosyal medya yasası da tamamen tek taraflı bir kendin çal kendin oyna sistemine hazırlıktır, seçim zamanı yaklaştıkça kafalarına göre medyaya müdahale etmeyeceklerini garantisi yok. Descartes’e gönderme yaparak şunu söylersem canlıya insan olma özelliğini kazandıran şeydir düşünce özgürlüğü. Basın ve ifade özgürlüğü şu anda engellenerek seçimlerin sadece sandık olarak kalmaması ve önümüzdeki seçimlerde insan vakfımıza sahip çıkmak için basın mensuplarımıza ve ifade özgürlüğü yeteneğimize de sahip çıkmak gerekiyor" diye konuştu.

Prof. Dr. Ülkü Doğanay, "Dezenformasyon yasasının çokça tartışıldığı bu dönemde biz bugün burada hala ifade özgürlüğü ve fikir özgürlüğü için konuşmaya çalışıyoruz. İfade özgürlüğünün temel çıkış noktası aslında halkın gerçeklerden haber alması, demokrasiden söz edebilmek için bilgi ve ifade özgürlüğünün olmasi gerekmektedir. Eğer seçimli demokrasinin bir işlevi olacaksa ifade özgürlüğü de olmak zorundadır. Bu dezenformasyon yasası kontrol ve denetim altına alamadıkları özgür mücadeleyi kontrol altına almak ve bir korku ikliminde insanları sindirmek için ortaya atıldığını görüyoruz. Biz halkın haber alması kavramı üzerine konuşabilir miyiz peki, konuşabiliriz fakat bunun konuşulduğu ortamın lüks olduğu bu dönemde gazetecilerden yarım bir gülüş görebiliyoruz" ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Doğanay, şunları söyledi: "Bizim neden haber alma ve haber verme özgürlüğümüz iktidar için bu kadar büyük bir tehdit olarak görülüyor sorusu son derece çarpıcı bir ilişkiyi gözler önüne seriyor. İktidar ve medya arasındaki çatışma ve ilişki son derece çarpıcı bir ilişki. Birçok basın kuruluşu ve uluslararası gazetecilik kuruluşlarından da söz ederek söyleyebilirim ki iyi gazeteci ve gerçek gazeteciliğin ne olması gerektiği konusunda güzel tespitler vardır. Bağımsız olmalı, doğruyu söylemeli, ticari ve siyasi çıkarlar içinde olmamalı, insancıl olmalı gibi bir çok tanım vardır. Neyin haber olduğu ve kimin sözü haber olmalı onu tekrardan düşünmemiz gerekiyor. Ters piramit kullanmak mesela durumu süreçten çok sonuç odaklı olmaya indirerek sansasyon ve çarpıcı olma çabası içine sokarak durumun gerçekliğini değiştiriyor. Sadece kirminal bir olayı yansıtmak arkasındaki gerçekleri ve olayları görmemizin önüne geçen bir haber anlayışı oluşuyor. Hak haberciliği perspektifinden çocuk,lgbti, kadın haklarını dikkate alarak başka bir habercilik mümkün. Aslında Erbil Tuşalp bunu bizlere meslek hayatı boyunca birçok kez gösterdi."

Timur Soykan, "Benim kafama taktığım bir şey var ben hep merkez medyada çalıştım BırGün öncesine kadar. Açıkçası bütün bu sürece, geçiş döneminde bu olayların hepsine şahit olduğumu söyleyebilirim ve kafama taktığım şey siyasi iktidarın gerçeği baskılama kudreti. Distopya gibi görünen bu konu aslında gerçek, yaşanan olayların çarptırılması ve baskılanması atmosferinde nasıl yaşıyoruz ben şaşırıyorum. Hepimizin gözü önünde olan bir olayın yine gözümüzün önünde bastırılarak unutulmasın sağlamak beni gerçekten çıldırtıyor. Sedat Peker açıklamalar yapıyor, Suriye silahlar gidiyor, İstanbulu göbeğinde silahlar taşınıyor, Rus mafyası burada Azerbeycan mafyası burada ama kimse bir tepki vermiyor. Bu hal bir koma hali arkadaşlar bu resmen iktidar eliyle fişi çekilmiş bir kamuoyu bir toplumdur. Biz Gazeteciler bir şeyler yapsak bile kamuoyu tepki vermiyor" dedi.

Soykan, "Geçmişte bu durum nasıldı özetlersek, bizler Erbil ağabeylerden daha sonraki kuşağın, bizim en büyük şansımız ağabeylerimizden bize miras kalan gelenektir. Bu gelenekler demokrasi için hak için ve adalet için kendi mesleğini yapan insanların bıraktığı gelenek" diye konuştu.

Panelde son olarak konuşan Dr. Merdan Yanardağ, "Basında sendikasızlaştırma süreci gerçekten çok önemli bir konu bakıldığında, eskiden gazete, basın sendikaları oldukça önemliydi. Sendika yöneticiliği sırasında bir şeyi anlatmaya çalıştım. Biz kolektif bir iş yapıyoruz bizim çağımıza ve geleceğimize karşı sorumluluklarımız var diyerek genel anlamda işçi ve emekçi sınıfının bilincini gazetecilerde oluşturmak için çok çabaladık fakat zannediyorum başarısız olduk. Gazetecinin sermaye bileşenleri kadar nitelikleri de önemli evet ama esas olan sermaye ilişkileri ve medya sahiplik yapısı sok derece demokratik olmak zorundadır" ifadelerini kullandı.

Gazetecinin birçok şeyi etkilediğini dile getiren Dr. Yanardağ, "Çok çileli ve aynı zamanda ışıltılı bir meslek sabretmek ve uzun süreler dayanmaniz gereken bir meslektir gazetecilik. İletişim fakültelerinde o kadar çok gazeteci mezunu veriliyor ki mezun olan insanlara karşı inanılmaz bir stajyer sömürüsü basliyor ve bu sayede o stajyerler mesleklerini yapabilmek ve bunu sürdürmek için patronlarının ve üstlerini dediği her şeyi yapıyorlar. Türkiye neden buraya geldi; dönüşüm radikal gazetesinden başladı , Aydın Doğan karteli kırılması için yukarıdan gelen emirle Korkmaz Yiğit gönderildi. Biz Korkmaz Yiğit geldikten sonra işten ayrılacağız deşik çünkü bir sermayedar gelip medya grubu oluşturmaya başlamıştı daha sonra biz çıkmadan Korkmaz Yiğit tutukladılar ve Aydın Doğan Milliyeti geri aldı. O döneme geri dönersek ben Türkiye’nin ciddi bir entelektüel bir ihanet yaşadığını düşünüyorum bu liberal bir ihanettir. Siyasal İslam ülkesi kurulabileceği umuduyla liberal bir intihar yaşadı Türkiye. TELE 1 olarak karartilmamizın sebebi halkı kin ve düşmanlığa sürüklemek olarak gösterdiler. Ben sordum kimi kin ve düşmanlığa kime karşı suruklemiz diye Maden Kazası ile ilgili yaptığımız haberlerdenmiş.TELE 1'in karartılması, Türkiye'nin karartılmasıdır. Önümüzdeki seçimlerde diğer medya kuruluşlarını susturarak bu seçime gidecekler" dedi.